1. bir rivayete göre tarhananın hikayesi

    devrin sultanı, ramazan ayında, bir gün tebdil-i kıyafetle şehri dolaşmaya çıkar. yanında baş veziri vardır. sultan; paşa, akşam ezanı kimin kapısının önünde okunursa o evde iftar edelim, der. iftar vakti yaklaşmıştır. ara sokaklara girerler. her evin kapısının önünde bir kişi beklemektedir. bir misafir bulup evlerine iftar için çağıracaklar. başkalarına iftar ettirmenin zevkine tadacaklar ve sevabını alacaklar.

    sultan ve veziri kendilerini tanıtmadan, herkese selam vererek giderler. iftar topu atılıp akşam ezanı okunmaya başladığında, fakir ama gönlü zengin bir müslümanın evinin önündedirler. zaten ev sahibi de iftara birilerini çağırabilmek için orada beklemektedir. sofra hazırlanmış. sıcacık taze ekmek, tuz ve mis gibi tüten bir çorba vardır. tuzla iftarlarını açarlar, ekmek ve çorba ile karınlarını doyururlar. çorba, sultanın çok hoşuna gitmiştir. ev sahibine; “bu çorba çok hoşuma gitti. ne çorbasıdır bu?” diye sorar. çok zeki ve ferasetli olan ev sahibi; “darhane çorbasıdır, sultanım” diye cevap verir.

    darhane, anadolu insanının dilinde “tarhana” olarak yerini alır. bazı yerlerde ise daha da kısaltılarak “tarana” olarak kullanılır.